Geçerlilik ve Güvenilirlik Çalışması Nedir? Siyaset Bilimi Perspektifinden Bir Analiz
Güç, Bilgi ve Gerçeklik Arasında: Bir Siyaset Bilimcinin Gözünden
Siyaset, çoğu zaman güç sahiplerinin kurduğu bir gerçeklik oyunudur. Ancak her gerçeklik iddiası, kendi geçerlilik sınırlarını ve güvenilirlik ölçütlerini beraberinde getirir. Bir siyaset bilimci için “geçerlilik” yalnızca bir araştırma terimi değil; aynı zamanda iktidarın doğruluk iddiasının dayandığı zemindir. “Güvenilirlik” ise o zeminin ne kadar sarsılmadan ayakta kalabildiğini belirler.
Peki, geçerlilik ve güvenilirlik yalnızca akademik kavramlar mıdır, yoksa iktidarın ideolojik meşruiyetini test eden politik araçlar mı?
Geçerlilik: İktidarın Meşruiyet Testi
Siyaset bilimi terminolojisinde geçerlilik, bir kavramın ya da ölçümün gerçeği ne kadar doğru temsil ettiğini gösterir. Ancak politik düzlemde bu, iktidarın kendi “hakikat” anlayışının sorgulanması anlamına gelir. Bir rejimin “geçerli” olup olmadığı, yalnızca seçim sonuçlarıyla değil, toplumun rızası ve adalet algısıyla ölçülür.
Tarih boyunca her iktidar, kendi geçerlilik çalışmasını yapmıştır: Firavunlar tanrısal kökenle, krallar soylulukla, modern devletler ise demokrasiyle meşrulaşmıştır. Ancak bu geçerlilik testleri her zaman kusursuz değildir. Çünkü siyaset, veri toplamaz — duygular, semboller ve inançlar üretir.
Bir siyaset bilimci şu soruyu sormak zorundadır: Bir devletin geçerliliği hangi ölçütle belirlenir? Halkın onayıyla mı, yoksa ideolojik hâkimiyetle mi?
Güvenilirlik: Kurumların Ahlaki Dayanıklılığı
“Güvenilirlik” kavramı, bilimsel yöntemlerde ölçümün tutarlılığını ifade eder. Aynı ölçüm, aynı koşullarda aynı sonucu veriyorsa güvenilirdir. Peki, bir toplumda kurumlar, yasalar ve liderlik aynı durumda aynı tepkiyi veriyor mu? Yoksa her kriz anında tutarsızlık mı sergiliyorlar?
Bu sorunun cevabı, modern siyasal düzenin ahlaki direncini belirler. Kurumların güvenilirliği, sadece hukuki bir mesele değil, etik bir sorumluluktur. Devletin adalet dağıtırken tarafsız kalabilmesi, güvenilirliğin en somut göstergesidir. Ancak günümüzde siyaset, duygusal manipülasyonla bu kavramı aşındırmaktadır. Güvenilirlik, istatistik değil, inanç haline gelmiştir.
İdeoloji ve Bilim Arasında: Gerçeğin Kimin Olduğu
Geçerlilik ve güvenilirlik çalışması, aslında “kimin gerçeği geçerli sayılıyor?” sorusunu da gündeme getirir. Bilimsel bilgi, ideolojiden bağımsız mıdır? Yoksa her teori, bir iktidar dilinin ürünü müdür?
Siyaset bilimi açısından, geçerlilik analizi yalnızca akademik doğruluk değil, aynı zamanda ideolojik nötrlük testidir. Bir ideolojinin kendini “tek geçerli” olarak sunması, epistemolojik bir iktidar biçimidir.
Bu durumda, bilimsel geçerlilik ile politik hegemonya arasındaki çizgi bulanıklaşır. Çünkü bilgi, her zaman bir iktidar stratejisinin hizmetindedir.
Michel Foucault’nun da vurguladığı gibi, bilgi üretimi iktidarın üretimidir. Geçerlilik, bu üretimin meşruiyetini sağlar; güvenilirlik ise onu sürdürülebilir kılar. O halde şu soru kaçınılmazdır: Gerçeği ölçen mi güçlüdür, yoksa gerçeği tanımlayan mı?
Vatandaşlık, Cinsiyet ve Güvenin İnşası
Toplumun siyasal güvenilirliği, bireylerin devlete ve birbirine olan inancıyla ölçülür. Erkekler, genellikle stratejik güven anlayışıyla hareket eder; güveni, güç ilişkilerinin sürdürülebilirliği olarak yorumlar. Kadınlar ise güveni, katılım, dayanışma ve toplumsal etkileşim üzerinden kurar.
Bu iki yaklaşımın kesiştiği yerde, demokratik güven ortaya çıkar: Yani güçle değil, ortak rızayla inşa edilen bir güven ilişkisi. Bu bakımdan, “geçerlilik ve güvenilirlik çalışması” yalnızca bir araştırma tekniği değil, bir toplumsal sözleşme biçimidir.
Kadınların politik katılımı, güvenin duygusal boyutunu güçlendirirken; erkeklerin stratejik bakışı, sistemin teknik istikrarını sağlar. Gerçek demokrasi, bu iki yönün dengelenmesiyle mümkündür.
O halde şu soruyu sormak gerekir: Bir toplumun güvenilirliği, teknik sistemlerle mi yoksa duygusal bağlarla mı korunur?
Sonuç: Siyasetin Geçerlilik Sınavı
Geçerlilik ve güvenilirlik çalışması, bilimde olduğu kadar siyasette de bir “hesap verme” biçimidir. Bir araştırmacı gibi, devlet de kendi tutarlılığını sınamak zorundadır. Çünkü meşruiyet, yalnızca iktidarın değil, vatandaşın da inancına dayanır.
Geçerli olmayan bir sistem, güvenilir olamaz. Güvenilir olmayan bir iktidar ise sürdürülebilir değildir.
Bugünün siyasetinde asıl soru şudur: Hangi iktidar, kendi geçerlilik testinden dürüstçe geçebilir?
Ve biz, vatandaşlar olarak bu testin sonuçlarını sorgulayacak kadar güvenilir miyiz?